Öyle bir geçer zaman ki yazı dizimize, gerçekleşmesi imkansız gibi görünen ama şu anda basketbol ile ilgilenen seyirci ve genç oyunculara yaşadıkları bu rüyanın değerini anlatabilmek için yada o günleri yaşayanların nostaljisi adına 1980’li yılların ilk yarısında neler oluyordu diyelim, evet öyle bir zaman geçer ki…
1980lerin başındaki spor basını ve o dönemki tek televizyon kanalı olan TRT’nin basketbolu topu tuttu, şut attı ve basket oldu şeklindeki basketbola bakış açısını, 1981 yılındaki Balkan Basketbol Şampiyonasındaki elde ettiğimiz ezici şampiyonlukla, tabi bir de o şampiyonanın Türk basketbol severleri için unutulmaz anlarından biri olan hatta tüm spor programlarının açılış jeneriğini süsleyen, Türk Milli Basketbol takımının Yunanistan maçındaki bir fastbreak’te Ömer SAYBİR’in kaçırdığı turnikenin potadan dönmesiyle Remzi DİLLİ’nin arkadan gelerek o döneme göre yaptığı inanılmaz smaç, hele hele Yunanistan gibi güçlü bir takıma karşı yapılmasının da etkisiyle, tüm medyanın basketbola bakış açısı ve ilgisini ciddi yönde değiştirmiştir.
Dönemin efsane dizisi Beyaz Gölge, özellikle gençleri okullarda ve sokak aralarında basketbol oynamaya özendirmişti. O dönem futbol milli takımımızın da uluslararası şampiyonalarda istenilen başarılara ulaşamaması basketbola olan ilgiyi giderek arttırıyordu.
1980’li yılların ilk başlarına kadar Eczacıbaşı, Beşiktaş ve Efes Pilsen’in sürüklediği basketbol 1. ligine Fenerbahçe ve Galatasaray’ın da yatırım yapması dönemin basketbol mabedi İstanbul Harbiye ile Maçka arasındaki Spor ve Sergi Sarayını tıklım tıklım yapmaya yetmişti. Yine o dönemlerde öyle inanılmaz çekişmeli ve heyecanlı maçlar oynanıyordu ki, 5.000 kişilik yaşlı basketbol mabedi Spor ve Sergi Sarayı adeta tezahürat ve heyecan selinde yüzüyordu. Tabiî ki Spor ve Sergi Sarayının şehrin içinde olması nedeniyle, ulaşım kolaylığı ve çevresinde gençler için yapılabilecek birçok eğlenceli alternatif olması da esasında o dönemki Türk basketbolu için büyük avantajdı. Spor ve Sergi Sarayında tribün ile sahanın mesafesinin yarım metre olması nedeniyle taraftar sanki sahada oyuncularla birlikte gibiydi, bazen gibisi bile fazla oluyor kazanılan maçlardan sonra kazanan takımın tribündeki taraftarını selamladığı o ateşli anlarda önünde reklamlar olan tahta setin yıkılmasıyla binlerce taraftar sahaya dökülüyor, böylelikle de parke zemin ile çok yakından tanışıyorlardı.
Türk oyunculardan Efe AYDAN, Erman KUNTER, Necati GÜLER, Melih ERÇİN, Mehmet DÖĞÜŞKEN, Lütfi ARIBOĞAN ile Emir TURAM’ın genç olmalarına rağmen, Levent TOPSAKAL ile Orhun ENE’nin sürüklediği o zaman ki adıyla Türkiye Deplasmanlı 1. Basketbol Ligi her yıl ciddi bir çekişme içinde geçiyordu. 1980’lerin ilk 6-7 yıllık döneminde şimdiki gibi NBA kariyerli oyuncular göremesek de Eczacıbaşı’ndan balet zerafetindeki oyuncu Ronald HEIGLER, Galatasaray’ın bir dönem ABD boks milli takımında da yer alan geriye çekilip şut atma üstadı Paul DAWKINS ile o günlerden sonra benzerini hiç görmediğim ve keşke şimdi genç kuşaklarda onu seyredebilse dediğim, gördüğüm en garip ama her şeyi yapabilen basketbol oyuncusu Michael SCEARCE, Beşiktaşlı BENJAMİN, Şeytan lakaplı inanılmaz skorer Billy LEWIS ve o zamanlar benim de ciddi bir hayranı olduğum ama gerçekleri zamanla daha net görebildiğim modern basketbol ile çok ilişkisi bulunmasa da müthiş smaçları ile seyircisini coşturarak gözlerimize o güne kadar görmediğimiz hareketlerle keyif veren Fenerbahçe’nin Uçan Adamı Calvin ROBERTS ile ard arda bir maçta 9 üçlüğü kaçırmayarak rekor kıran, dalgalanan uzun saçları o dönemin en yakışıklı oyuncusu olsa da yıllar sonra kendisini gördüğümde o adam bu muydu dediğim Toronto Raptors Antrenörü Jay TRIANO dönemin unutulmaz ve fenomen yabancı oyuncularıydı.
1980’li yılları yaşamış eski bir oyuncu olarak benim için daha hızlı koşmak ve daha estetik olduğunu düşündüğüm kısa şort, dizlere kadar çekilmiş uzun beyaz çorapla basketbol oynamak ve seyirci olarak gittiğim Spor ve Sergi Sarayında üst üste 3 maç seyretmek gerçekten çok keyifliydi.
Efsane Basketbol koçu Aydan SİYAVUŞ’u rahmetle analım, yetiştirdiği oyuncularla ve karizmatik yapısıyla hem iyi bir koç hem de seyirciye sevimli gelen bir Basketbol adamıydı. 1980’lerin sonlarına doğru Türk Basketbolunda devrim yaparak Efes Pilsen’e o zamanki adıyla Koraç Kupasını kazandıran, Avrupa’da finaller oynatan benim de bir dönem antrenörüm olduğu için kendimi çok şanslı saydığım Büyük Usta Aydın ÖRS ve dönemin duayen Basketbol adamı Fehmi SADIKOĞLU günümüz gibi o zamanlarında unutulmaz basketbol adamlarıydı.
Bir NBA maçının video kasetini 1 yıl sonra seyrettiğimizde kendimizi şanslı saydığımız, o zamanların olmazsa olmaz ayakkabısı Topten’i nasıl bulabileceğimizi çılgınca fikirler üreterek araştırdığımız, nostaljik ve çok keyiflide olsa parkenin üzerinde tümsekleri olan, küçüklüğünden çoğu zaman yer bulamayıp maçı izleyemeden eve döndüğümüz salonlardan; ABD ile Dünya Şampiyonası finali oynadığımız, NBA liginde 5 Türk oyuncusunun birden oynadığı günlere geldik. Ancak bu başarıları bize getiren 1980’li yılların olaylarını ve basketbol adamlarını sonraki yazılarımızda daha detaylı yazacak olsak da basketbola gönül vermiş birçok kişiye istemeden burada yer veremesek de kendilerini saygı ve sevgiyle selamlıyoruz…
Öyle bir geçer zaman ki…
NBA-TÜRKİYE ve NBA-TÜRKİYE dergisi Haziran sayısından alınmıştır . |